Kürtler barışçıl bir halk olarak diğer Ortadoğu toplumlarıyla, onları ilhak etme hayalleri kurmadan ve bir taraflarının dağlık alan olmasına özen göstererek doğal bir yaşam sürdürdüler.
Büyük organizasyonlar kurmadan, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacak ölçekte görece kücük (klan, Kabile, asiret, konfederasyon vs.) sınırlı sosyal örgütlenmeler oluşturdular.
Ta ki Osmanlı'nın son dönemlerine kadar özerk yapılarlarını yaşattılar. Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren başlayarak günümüze durum tersine döndü.
Onlarca kez Rom'a asker olmamak ve bağımsız yapılarını korumak için isyan etmek zorunda bırakıldılar.
Ancak büyük örgütsel yapılarının olmaması trajik son yaşamalarının nedeni olarak günümüze kadar geldi.
Nihayetinde modern ve büyük örgütlü yapı oluşturmanın hayati öneminin idrakına vararak onu oluşturmaya kırk yıldır çalışıyorlar.
Bu nedenle eşkıya, terörist olarak yaftalandılar, cezaevlerine atıldılar, işkenceye maruz kaldılar, faili belli cinayetlere kurban gittiler, köyleri yakıldı. Dışkı yedirmeden tecavüze, gençlerinin cansız bedenleri çıplak teşhir edildi. Cenazelerine dahi hakaret edildi, kargo ile evlatlerinin kemikleri gönderildi vs.İlginç bir şekilde bunca zulme rağmen her gün ısrar ve inatla barış demekten vazgeçmediler.
Şimdi yine böyle bir sürecin başlamasına öncülük ediyorlar. Kimbilir belki de rakiplerine benzeyerek insanlıktan çıkma korkusu onları daha ısrarla barışa yönlendiriyor.
Bu saatten sonra kimsenin kimseye kardeş olmayacağı aşikar ama belki de silahı mücadele aracı olmaktan çıkararak siyasal araçlar ile mücadele etme yöntemini ortadoğuda hakim kılabilirler.
Adına barış denilen süreci teslimiyet olarak algılamamak gerekir, nihayetinde o da hak arama mücadelesinde başka bir evreyi ifade ediyor.
Çok zor.
Çünkü bunun olabilmesi için rakibin Kürt varlığını tanıması gerekiyor.
Ama imkansız değil.
Sadece son kırk yılda başardıklarına bakarsanız aslında bunun olası olduğunu görülebilir.
Mehmet Eroglu

Kommentare